Kudüs Çağrısı Şiiri – Recep Garip

İncecikten iner rahmet yağmurları
Mescidi Aksanın, Kudüs’ün üstüne
Yemyeşil bir ışık, billura benzeyen inişiyle
Toprağı yaran, sarmalayan sis bulutuyla
Yenilenmiş terütaze, bir şehrin suretinde
Sidretül müntehaya iner melekler
Şahadet iklimiyle arınır yeryüzü
Sabahın dua vaktine özgü yakarışıyla
Yeni bir ruh üfler gibi diriltir yeniden
Süleyman mabedinin uykusu kaçar
Her gün yeniden açan güller
Gün doğmadan uçar
Şimdi yeniden bir aşka tutulsaydım
Genç atlarımla yeryüzüne dağılsaydım
Mescidi Aksanın, Kudüs’ün basında taç olsaydım

İncecikten iner rahmet yağmurları
Sabırla iner, bir bir deneyerek iner gönüllere
Kırk bahar geçen, kırkikindi buluşmaları gibi
Kırk atlının dağlardan aşarak geldiği
Bedevi bir ağırlayışla yeniden kılıç kuşanan
Bütün atların, k orkusuz horoz ötüşleriyle
Yekinirler, yüreklerini birbirlerine ekleyerek
Binerler atlarına bir şafak vakti korkusuzca
Ahitleşmiş bir ordunun tek yürekte toparlanışı gibi
Uzamış sakallarıyla her birerlerinin
Alnına vurulmuş iman ışıltısıyla yıldırımlaşarak
Toprağın derinliklerine inerler her sabah
O kutlu ezan sesiyle, o incecik yağmur sesiyle
Şimdi yeniden bir aşka tutulsaydım
Genç atlarımla yeryüzüne dağılsaydım
Mescidi Aksanın, Kudüs’ün basında taç olsaydım

Kudüs “gökte yapılıp yere indirilen şehir”
Tılsımıyla büyüleyen, nefesiyle yenileyen şehir
Ağıtlarımı bıraktım geceye, gündüze ant içtiğimde
Ellerime, yüzüme ayın şavkı vurdu
Alnımı toprağa mıhlayarak bıraktım hüzünleri
Gülistana çevirmek için Kehkeşanları
Umudu artırarak yeminler bıraktım incire ve zeytine
Sen baharistan tutkunu, dolunaya âşık güvercin
Şimdi İbrahim’in, şimdi Süleyman’ın vaktidir
Kuşanmalısın silahlarını ey çocuk
Al yazmalarınla gelinliklere sarınmalısın
Sura üflemeden İsrafil, Kudüs’ü kurtarmalısın
Şimdi yeniden bir aşka tutulsaydım
Genç atlarımla yeryüzüne dağılsaydım
Mescidi Aksanın, Kudüs’ün basında taç olsaydım

Ey Mekke, ey Kudüs,
Ey mehtaplara vurulmuş, hilale benzeyen yükseliş
Sana Kisra’nın, sana Babil’in,
Gözü değmişse eğer, kırmalı bütün şamdanları
Kırmalı İbrahim’ce putları, diriltmeli insanlığı
İçini eriten, bitiren esrimelere karşı
Ayaklanmalı Nuri Osmaniye’de, Beyazıt’ta
Yedi kat göğün makamlarından almalı onurumuzu
Yeniden toprakla yıkamalı kirlenen ellerimizi
Yeniden yağmurlara yaslanmalı
Gök katından gelen yeni bir baharla
İp-incecik ipekten, zarafetle tutunmalı
Yağmurdan ıslak yakarışlarla
Ellerimiz, oy ellerimiz birbirlerine tutunan ellerimizle
Tövbelerimiz, birbirlerimize eklediğimiz
Rahman ve Rahim olana, Settar ve Rezzak olana
Belimiz iki büklüm, dermansız dizlerimizle
Başımız eğik, gözlerimiz kapalı
Sana geldik ey Rahim, ey Kerim
Şimdi yeniden bir aşka tutulsaydım
Genç atlarımla yeryüzüne dağılsaydım
Mescidi Aksanın, Kudüs’ün basında taç olsaydım

Ahir zaman hikâyelerine muhaliftir Kudüs
İçinde müştak, peygamber çiçekli ve metruk
Dicle’nin ve Fırat’ın iştahlı sularıyla yıkanarak büyüyen
Bağdat’ın, imamı Azamın ve Kerbela’nın haykırışlarıyla
Lambaların söndüğü, aynaların kırıldığı, ayın yere düştüğü
Zamanlara ait iklimlerde, Kleopetra’nın azgınlığıyla
Bu benim aşkımdır diyerek yanıp kül olsa da faydasızdır

Bir şehrin kaybolan haritasında çocuk ölmüştür
Ölmüştür el ayak takımı, cümle şehirli
Bitmeyecek bir savaşın ruhunda ateş yakılmıştır
Hiç bitmeyen sevgilinin
Burak’tan kalan hatıraları armağandır insanlığa
Bu şehir, bu memleket, bu toprak bizim
Kör olası şeytan, kör olası mendebur ihanet
Tuzaklarında şımaran, kuduran nefis
Bil ki Tevrat’ın, incirin ve Zebur’un üstüne
Kelamı Kadim’in, Habipi Kibriya’nın üstüne
Bu coğrafya, bu tarih, bu uygarlık bizim
Şimdi yeniden bir aşka tutulsaydım
Genç atlarımla yeryüzüne dağılsaydım
Mescidi Aksanın, Kudüs’ün basında taç olsaydım.

www.recepgarip.com

3 Ocak 2010 – İstanbul

Scroll to Top